TRT Radyo 1 – Gecenin İçinden – Vecihi Hürkuş Röportajı

Konuşmacılar: Bahadır Gürer, Özcan Atamert; Sunucu: Sinem Yıldırım

 

 

 

Program Konuşma Metni:

 

 

Sinem Yıldırım (Sunucu): “… ve geldik ikinci bölüme. Bu bölümde Tayyareci Vecihi Hürkuş’u konuşuyoruz ölümünün 52 yılında. Ve Tayyareci Vecihi Hürkuş Müzesi Derneği Başkanı Sayın Bahadır Gürer hattımızda hoş geldiniz yayınımıza.”

Bahadır Gürer: “Hoş bulduk efendim.”

Sinem Yıldırım: “Merhabalar. Ve diğer konuğumuzsa 1934 yılında pilot Vecihi Hürkuş’un Kalamış’taki deniz uçağı ile uçmuş, dünyada dört buçuk yaşında uçan tek çocuk ve şimdi ise Usta sanatçı diyeceğim Çünkü TRT radyolarında da emeği geçmiş Sayın Özcan Atamert telefonun diğer ucunda, hoş geldiniz.”

Özcan Atamert: “Hoş bulduk Sinem Hanım çok teşekkür ederim.”

Sinem Yıldırım: “Sayın Atamert, nasılsınız?”

Ö.A: “Sağ olun, iyiyim. Sizler de iyi misiniz?”

S.Y.: “Teşekkür ediyoruz efendim uzun zamanlar oldu ancak TRT radyolarını dinleyenler aşina olanlar, sesinizi de hemen tanıyacaklardır. Birçok emeğiniz geçti burada. Ama bugün sizi Vecihi Hürkuş’la anılarınızı anlatmak üzere konuğumuz olarak kabul ediyoruz elbette. Siz de bizi kabul ediyorsanız gönlünüze diyeceğim. Sizden dinlemek istiyoruz Vecihi Hürkuş’u. Çünkü dört buçuk yaşında onun uçağı ile uçmuşsunuz.”

Ö.A: “Evet. Evet çünkü Kalamış’ta oturuyorduk onun Kalamış’ta büyük bir hangarı vardı hepimiz çoluk çocuk Vecihi Hürkuş’un uçuşunu seyrederdik o döndüğünde de sesini duyar hemen gene Kalamış sahile koşardık ve onu alkışlardık. Abim, benden 9 yaş büyüktür.  Onunla top oynarken, benim topuma öyle bir vurdu ki, o zaman da bak 35’te oyuncak falan yoktu. Bir Kaptan olan dayımzadem Avrupa’dan getirmişti o güzel topu. Vecihi Hürkuş’un hangarının üstüne kondu. O kadar üzüldüm ki, baktım Vecihi Bey hangarın önünde. Hemen koştum dedim ki, Vecihi Bey sizin Hangarın üstüne benim topum düştü onu alıp verebilir misiniz dedim. Bana dedi ki ben onu alıp veremem ama istiyorsanız, ben sizi uçurayım, küçük hanım topunu yukardan görürsün dedi. Çok hoşuma gitti hemen teyzeme koştum Neriman teyzeme Cici derdim. Küçükken teyze diyememişim. Ne olur Cici? Ne olur? yalvardım ona nasıl olur diyordu nasıl uçarız diyordu oradakiler dediler ki kırmayın çocuğu ve güvenin Vecihi Bey’e. Ve biz Vecihi Bey elimden tuttu iskelenin, Kalamış iskelesinin olduğu yere gittik. Biz uçağın ön tarafına oturduk ve uçak, -bakın şimdi çok iyi hatırlıyorum pencere yok böyle açık.- Vecihi Bey de arkaya oturdu ve biz havalandık. Hemen o günü anlatıyorum o küçük kızı şimdi içimde hissediyorum heyecanlanıyorum.”

S.Y.: “Ne güzel.”

Ö.A: “Onun için yazdığım ‘Koca Dev Vecihi Bey’”

Minicik bir kızdım 4.5 yaşlarında,
Koca bir dev tanıdım sahilde, Kalamış’ta.
Kocaman hangarında 2 uçağı vardı.
Bir de denizdeki kızaklı uçağıydı.

Koca Dev Vecihi Bey beni de uçurdu
Denizdeki kızaklı uçağıyla
O masmavi göklerde yükselirken uçağımız
Teyzemin kucağında minik bir kuş gibi şaşkındım

Denizden adalara doğru suları yararak havalandık
Aşağıda tekneler insanlar minicikti
Anlatılmaz Unutulmaz apayrı bir anıydı
Adalardan Yalova’ya, oradan da Kartal’a
Fenerbahçe ve Modaya sürdürdük
Sonra da Kalamış’a eski yerine indi uçağımız.

Bambaşka bir güzellikti bu anı benim için.”

S.Y.: “Evet. Bu ilk karşılaşmanızdı değil mi?

Ö.A: “90 Yıl ötede kaldı o çocuk kalbinde saklı, ayrı bir alem, ayrı bir heyecan hala yaşıyor, yıllar ötresinden gelen bir sevgiyle. Sana olan saygım, hayranlığım ve en unutulmaz duygularla Pilot Vecihi Bey. Evet.”

S.Y.: “Saygı ve rahmet ile anıyoruz Sayın Vecihi Hürkuş’u. Peki Sayın Atamert sizin ilk karşılaşmanız bu muydu? Daha sonra karşılaştınız mı?”

Ö.A: “Hayır, daha önce de karşılaştım. Çünkü Vecihi Bey geldiğinde uçak, -çayır o zaman kocaman bir çayırdı şimdi apartmanlar var.- İndiği an hepimiz onu alkışlardık, gelirdi, çocuklarla büyüklerle konuşurdu. Oradan tanıyorum ve çok kere de tanıdım kardeşim milli basketçi Erdoğan Karabelen o da onu tanıdı çok mutlu olmuştu ve derdi ki; adın ne dediklerinde, tayyareci pilot Erdoğan derdi. Hepsi, O’nlar çok uzaklarda kaldı. Nurlarda yatsınlar.”

S.Y.: “Evet, Allah Rahmet eylesin.”

Ö.A: “Pilot Vecihi Hürkuş’u kaybettiğimizde 16 Temmuz 1969’da Ay’a ayak basan Aldrin, Collins ve Armstrong’un haberini okurken verdim ve çok üzüldüm duygulandım.”

S.Y.: “Sayın Atamert, o günü…”

Ö.A: “Göklerin Korkusuz Pilotu Vecihi Bey, ruhuyla Ay’a ilk gidenlere arkadaş olmuştu diyorum. Evet, buyurun.”

S.Y.: “Sayın Atamert, o günü daha detaylı dinlemek isteriz sizden. Ancak Sayın Gürer’e de bir söz vermek istiyorum elbette. Tayyareci Vecihi Hürkuş Müzesi Derneği Başkanı Bahadır Gürer, nasılsınız öncelikle?

Ö.A.: “Tabii, Tabii.”

B.G.: Teşekkür ediyorum efendim. Bugün onu Ankara’da kabri başında anarken, akşam sizinle yapacağımız görüşmenin de heyecanını yaşıyordum. Vecihi Bey ile ilgili söylenecek çok söz var mutlaka ama, Ona kısaca kendisinin kendisini nasıl gördüğünü, bir dostuna gönderdiği fotoğrafın üzerine yazdığı yazıyla ifade etmek istiyorum. Yazı şu, diyor ki “Türk havacılığının çalışmak için çırpınan bir hizmetkârı”. Kendisini Türk havacılığının bir hizmetkârı olarak değerlendiriyor. Ne uçakları ben yaptım ilk uçakları ben yaptım. Okulu ben açtım. Hiç böyle bir iddiası yok o kendisini bir hizmetkâr olarak görüyor. Yaşamı sürecinde de başlangıçta bir uçak makinisti olmasına rağmen daha sonra pilotluk dönemi var ama pilot dediğimiz zaman bir savaş pilotundan, bir test pilotundan, bir akrobasi pilotundan, ticari pilottan, öğretmen pilottan, kara ve deniz pilot okulu başöğretmeninden bahsediyoruz. Bir uçak ve makina mühendisinden bahsediyoruz. Birinci Dünya Savaşı’nda Kafkas cephesinde uçak düşüren ilk pilot Vecihi Bey. İstiklal Savaşı’nın ilk ve son uçuşlarını yapan ve İstiklal Madalyası, Büyük Millet Meclisi tarafından verilen 3 takdirname ile de taçlandırılan bir savaş kahramanı, Türkiye’nin BAŞTAYYARECİSİ Vecihi Bey. İlk Türk askeri uçağını, İlk sivil uçağı, Bunlar Vecihi K-6, Vecihi 14, ilk eğitim uçağı Vecihi 15, kabin uçağı Vecihi 16 ve deniz uçaklarını Türkiye’deki ilk kez uçaklarını kendi karadan kalkıp karaya konan uçaklarının iniş takımlarını değiştirmek suretiyle aynı zamanda deniz uçağı olarak kullanıyor. Onun için Kalamış’ta bu hangarı ve Tayyare mektebini de Kalamış’ta kuruyor. Aslında bir anlamda Türkiye’deki ilk fenni uçak fabrikasındaki -Vecihi Fiham hava ve deniz fenni İnşaat fabrikasıdır- İlk Sivil havacılık okulunu Vecihi Sivil Tayyare Mektebi’ni, İlk Türk Sivil Havayolu şirketi olarak Hürkuş Havayolları’nı kurmuştur. Vecihi Bey 30 bin saati aşan uçuşlarıyla, keşifler yapan, savaşan, eğiten, akrobasi yapan, uçaklarını ve uçakları test eden, harita çizimlerine, maden aramalarına katılan, reklam yapan, yolcu-gazete taşıyan, köylüleri, öğrencileri, çocukları gezdiren. Gökte bunları yaparken, yerde de; ilkelerinden sapmayan, proje üzerine proje gerçekleştiren, engin bilgisi, üstün emeği, sarsılmaz azmi ve sınırsız çalışmasıyla Türk havacılık tarihine de ilkleri armağan eden, göklerin aşığı bir Türkiye sevdalısıdır Vecihi Hürkuş.”

S.Y.: “Evet, aslında Sayın Gürer nasıl tanımamız gerektiğini de siz aktarmış oldunuz.”

B.G.: “Çok teşekkür ediyorum. Bir iki anekdottan söz edebilir miyim?”

S.Y.: “Tabii ki, tabii ki efendim buyurunuz.”

B.G.: “Özellikle Vecihi Bey’in Kurtuluş Savaşı dönemindeki birkaç anekdotu ifade etmek istiyorum. Mesela Kurtuluş Savaşı içinde uçaklarımız çok az pilotlarımız var ama o pilotları her hizmette kullanamıyoruz. Vecihi Bey öylesine bir pilot ki, O’nun varlığı herkese güç veriyor. Başarıları, cesareti, kahramanlığı, hatta bir dönem sıtma hastalığı o dönem çok yaygın. Şartlarda ona elverişli olduğu için, Vecihi Bey sıtma. Ama uçuş yapması gerekiyor ve arkadaşları tarafından uçağın içine kokpite onların desteğiyle oturtuluyor ve sadece ondan sonra, uçuşlara o şekilde bile çıkıp savaş uçuşlarını gerçekleştirebiliyor. Mesela İnönü Savaşları sırasında Yunan ve Türk cepheleri birbirine çok yakın. Bu yakın cepheler arasında artık karşılıklı atışlar falan devam ediyor. Bu arada Vecihi Bey gökte ve bir Yunan uçağıyla savaşa girişiyor. Bu sırada arkadaki rasıt Basri Bey Vecihi Beye işaret ediyor, omzuna vuruyor ve aşağıyı gösteriyor. Aşağıya bak! Aşağıya bak, diye işaret ediyor. Vecihi Bey aşağıya baktığı zaman şunu görüyor; İki ordunun askerleri de yere yatmışlar ve hava savaşını seyrediyorlar yukarıda. Birbirlerine Ateş etmeyi kesmişler, böyle bir sahne. Bu sahneyi anlatan daha sonra Yunan Yunanistan’da bir gazeteci o gün orada Yunan Cephesi’nde bulunup buna gözlemcilik etmiş bir kişi anılarını bu şekilde anlatıyor. Yine bu İnönü Savaşları sırasında Vecihi Bey’in bir Yunan uçağı ile girdiği dalaş sonrasında, savaş sırasında, uçağı vuruluyor ve uçağı düşüyor. Ama Yunan ve Türk Cepheleri birbirine çok yakın ve Vecihi Bey de bu iki cephenin arasına düşüyor. Düştüğü zaman Türk Cephesine doğru hemen harekete geçiyor sürünerek giderken bakıyor ki, uçağı hafiften alev almaya başlamış vaziyette, uçağında düşman eline geçmeyeceği düşüncesiyle hızla sürünerek cepheye geliyor. Tam cepheye yaklaştığı sonra arkaya bir bakıyor ki uçaktaki alevler sönmüş hemen devam ediyor oradan askerler “Buraya, buraya, buraya, pilot Buraya!” diye sesleniyorlar onların yanına gittiği zaman Vecihi Bey şunu söylüyor, diyor ki bana bir kibrit verin diyor. Oradaki askerden kibrit alıyor tekrar sürünerek uçağının yanına gidiyor ve uçağını yakarak düşman eline geçmesini engellemiş oluyor. Bunun benzeri bir olay Kafkas cephesinde de 1917’de yaşanmıştır. Orada Ruslar tarafından düşürülen Vecihi Bey ki daha önce bir Rus uçağını ilk Rus uçağını düşüren kişi Vecihi Bey’dir. Vecihi Bey, uçağı düşürüldükten sonra Ruslar cephelerini güçlendiriyorlar. Yeni uçaklar, yeni pilotlar geliyor savaşa katılmak üzere. Bu çerçevede de Vecihi Bey’in uçuş sırasında uçağının düşürülmesi sonrasında yine orada artık Rusların eline geçecektir uçak, bunu engellemek için yine orada da Vecihi Bey uçağını yakıyor. Böyle kahraman, böyle hayatını hiçe sayan, ulusal değerleri, milli değerleri, her zaman baş üstünde tutan bir şahsiyet ama o olaydan sonra, Vecihi Bey esir ediliyor ve esir olarak Nargin Adası’na götürülmeden önce Erzurum Çarşısı’nda, maalesef boynuna ip bağlanmak suretiyle çarşı içinde dolaştırılarak aşağılanmaya çalışılıyor. İşte Vecihi Bey, hayatı boyunca, hep böyle acılarla, hep böyle üzüntülerle ama çok büyük mutluluk ve sevinçlerle sarmal halinde yaşamış ve bugüne kadar izleri gelen ve bugün bile gençlerimize, çocuklarımıza, hepimize örnek olacak nitelikte bir şahsiyettir. O’nun büyük anıları önünde, O’nun manevi değerleri önünde, yaptıkları ve bize bıraktıkları karşısında saygıyla eğilmekten ve O’nun için çalışmaktan başka yapacak hiçbir şeyimiz olmadığını düşünüyorum. Çok teşekkür ediyorum göstermiş olduğunuz ilgiden dolayı.”

S.Y.: “Sayın Gürer biz teşekkür ediyoruz ama sohbetimizi bitirmiyoruz, şimdi sözü Özcan Atamert hanımefendiye vermek istiyorum. Gözleri ve kalbi göklerde Vecihi Hürkuş’un ve 16 Temmuz 1969’da hayata gözlerini yumuyor maalesef. İnsanların aya ayak basmak üzere dünyadan ayrıldığı günde. Siz o günü nasıl aktarırsınız bize?”

 Ö.A.: “Evet, duyuyor musunuz Ne enteresandır bu 3 astronotun Ay’a gidişini ve dönüşünü de gene ben nöbetteydim. Ben okudum, ben verdim. Ve şunu söyleyeyim inanın ki Vecihi Hürkuş inadı, cesareti, inancı ile pek çok şeyi başardı. Ben hem size, yayın ekibinize teşekkür ederken Sinem’cim, beni programa davet eden kıymetli Vecihi Hürkuş başkanı diyeceğim ben, bizim başkanı Vecihi Hürkuş Müzesi müdürü Bahadır Bey’e de çok teşekkür ediyorum.”

 S.Y.: “Efendim biz de çok teşekkür ediyoruz.”

Ö.A.: “Evet. Çocukluğunda Vecihi Bey’i tanıyan, yani çocukluğunda, benim çocukluğumda değil de kendi çocukluğunda Vecihi Bey’i tanıyan Bahadır Bey’in amcası Ahmet Gürer Bey. O da çocuktu belki onunla karşılaştık oralarda oynarken. Vecihi Bey’le ilgili “Göklerin Korkusuz Pilotu” diye bir kitap yazmış. Yaşadıkları ve anıları ile bize bugün rehber oldu. Nur içinde yatsın. Bahadır Bey de amcasının bu emanetini en iyi şekilde değerlendiriyor türlü etkinliklerle Vecihi Bey’i anıyoruz. Bakın 1895’te İstanbul’da doğan Vecihi Bey, heykeli hiçbir yerde yoktur hemen hemen. Bahadır Bey 5 Mayıs 2013’te Kızıltoprak’ta bir heykel dikti. Ve orada bir toplantı yaptık. Pek çok yerde, ben şeyi tanımadan önce, demek ki ben 2007 yılında tanıdım Vecihi Bey’in müze müdürü sevgili Bahadır Bey’i. Radyolarda İstanbul radyosu 2. TRT 1, TRT 2 ve pek çok yerde Vecihi Bey’i konferanslarımda anlattım. O kadar önemli bir kişi ki Vecihi Bey gerçekten azmiyle, bilgisiyle çok şey yapmış. Hiçbir memleketin pilotu diyeyim ben yokluk içinde bir şey yapamaz ama bu kahraman insan, şunu söyleyeyim, O’nu çocukluğumda çok yakından tanıma şerefine nail olduğum için mutluyum. Bir yerde yol arkadaşım ve gönül dostum olarak da andığım bir yüce insan bir kahraman pilot. Ve 90 yıl ötesine dönersek bana göre gerçekten, yokluk içinde çok şeyler yapıyor. 3 özelliği, yaratıcılığı, inadı ve cesaretliydi. Şunu inanıyorum ki dünyanın hiçbir yerinde, malzeme yok yani. Biliyor musunuz malzeme yokluğu içinde yılmadan mucizeler yaratıyor. Kendi uçağını kendisi yapıyor ve ilk Türk sivil havacılık okulu açıyor. Kurtuluş Savaşı’nda da zaferler kazanıyor. Biz, benim eşim subaydı 45 yılı harp okulu mezunuydu. 45 yılı harp okulu mezunlarıyla, bazen de eski pilotlarla şehirlere giderdik. Bandırma, Balıkesir, Kütahya gibi askeri, hava askeri birliklerin olduğu yerlere gider, şehitlerimizi anardık hava şehitlerimizi. Sonra binalara döndüğümüzde orada brifing yaparlardı. Bakın sivil havacılığı başlatmasına rağmen, O’nu pek çok kişi bir subay olarak bir astsubay olarak orada brifinglerde anarlardı. Ben şimdi diyorum ki, benim üç dileğim var. Bir tanesi Vecihi Hürkuş’un isminin bir havaalanına verilmesi 3. bir havaalanına. İkincisi devlet tarafından bir müze kurulmasına. Çünkü Bahadır Bey’de o kadar kıymetli dokümanlar var ki, filmlerden tutun Vecihi Bey’in el yazılarıyla yazdığı defterlere kadar. Devlet tarafından bir müze kurulması. Üçüncüsü de heykellerinin önemli yerlere konulmasıdır. Bakınız gerçekten Bahadır Bey’in, bugün anıtına, Vecihi Hürkuş’un kabrine gittiler. Şu anda orada gece, Vecihi Hürkuş’u o kadar güzel anlatıyor ve yaşatıyor ki, bütün Tayyareci Vecihi Hürkuş Müzesi üyelerine de ben buradan sevgiler sunuyorum. Bakınız yıl 1895’de doğuyor bu büyük insanımız ve pek çok yerde de onu andık. 2012 Haziran’ında Ankara’da, Vecihi Hürkuş’un uçağının hangardan çıkışı ile ilgili 1000 kişilik bir tören yapıldı. Tayyip törenine katıldık. Oradan sivil havacılığı kuran Vecihi Bey’in ilk hava şehidi Eribe kızımızın kabirlerine gittik, dua ettik. Oradan da gene Vecihi Bey’in çok güzel bir programıyla Anıtkabir’e gittik. Anıtkabir’de Ata’mızın huzurunda saygı duruşunda bulunduk. Ondan sonra Anıtkabir komutanlığından da Anıtkabir ziyaretimiz nedeniyle sertifikalarımızı aldık. Bunlar çok güzel olaylar.”

S.Y.: “Evet. Sayın Atamert çok güzel ifade ettiniz ve anılarınızı aktardınız çok teşekkür ediyoruz size. Vaktimizin geri kalan kısmında da Bahadır Gürer ile Vecihi Hürkuş’u konuşmaya devam edeceğiz. Sizi uğurlayalım dilerseniz Sayın Özcan Atamert çok teşekkür ediyoruz size.”

Ö.A.: “Tabii tabii sevgi ile ben size teşekkür ediyorum. Bizi dinleyen eski pilotlarımıza, gökyüzüne gönül veren pek çok dinleyicimize hep sevgiler sunuyorum iyilikler sunuyorum. Vecihi Bey’in kabrinde olamadım ama Bahadır Bey de bilir, dualarımla, sevgimle, kalbimle şu anda da onların yanındayım. Nur içinde yatsınlar. Ben size Amerika Florida’dan sevgilerimi yolluyorum, yayın ekibinize de çok teşekkürler ediyorum. İyi günler olsun, hoşça kalın.”

S.Y.: “Biz teşekkür ediyoruz efendim görüşmek dileğiyle sağ olunuz. Ve Tayyareci Vecihi Hürkuş Müzesi Derneği Başkanı Bahadır Gürer de bizimleydi. Sayın Gürer aslında derneğin faaliyetlerini size soracaktım ki Özcan Hanım çok da güzel açıkladı.”

B.G.: “Sağ olsun, sağ olsun. Özcan hanım o büyük yüreğiyle, o hassas kalbiyle her zaman bizim yanımızda olmak bir yana, her zaman bizim önümüzde olmaya devam ediyor. Bize ufuklar açıyor. Aynı Vecihi Bey’in büyük kızı Gönül Hürkuş Şarman gibi. O da babası ile en çok kalan çocuklarından bir tanesiydi onunla o kadar çok zaman geçirmişti ki, hafızası berraktı, pırıl pırıldı. Olayları, tarihleri, kişileri, yerleri ayrıntılarıyla hatırlıyordu. Onunla her bir konuşmamız bir belge, bir tarihi belge haline geldi. Çok şey öğrendik. Her ne kadar Gönül Hanım’dan bahsediyorsam, Perran Hanım ve Perran Hanım’ın çocukları, torunları, aynı şekilde Sevim Hanım’ın çocukları ve torunları da Vecihi Hürkuş’un hayatta hala yaşıyor olmasını, hala göklerde olmasını, bize büyük bir enerji katarak sağlıyorlar onlara da çok teşekkür ediyorum. Bir büyük teşekkür de aslında Vecihi Hürkuş dostlarına. Çünkü bir dernek olarak yapabilecekleriniz çok sınırlı ama Vecihi Hürkuş’u seven, sayan o kadar çok ve kıymetli insan var ki, onlarla beraber Vecihi Bey’i geleceğe, hatta bütün dünyaya tanıtmak durumundayız. Vecihi Bey sadece Türkiye için bir değer değil, bakın Dünya Sivil Havacılık Örgütü’nün kuruluşunun 50. Yılında, -ki Vecihi Bey’in ölümünden sonra gerçekleşmiştir.- Türk havacılığına “Türk sivil havacılığına yapmış olduğu katkılardan dolayı, Vecihi Hürkuş’a Dünya Sivil Havacılık Örgütü tarafından bir onur madalyası verilmiştir. Bu onur madalyasının verilmesi ile Vecihi Hürkuş artık sadece Türkiye’nin değil, dünyanın bir değeridir. Çünkü Vecihi Hürkuş’un yapmış olduğu uçaklar kadar, onun testleri yapılması için kendisine emanet edilen, dünyanın her yerindeki, pek çok yerindeki uçaklarla ilgili yapmış olduğu çalışmalar da Vecihi Bey’in uluslararası değerini ortaya koymaktadır.”

S.Y.: “Evet rahmet ve saygı ile anıyoruz Tayyareci Vecihi Hürkuş’u. Ve Tayyareci Vecihi Hürkuş Müzesi Derneği Başkanı Sayın Bahadır Gürer, İyi ki katıldınız, kıymetli bilgiler verdiniz çok teşekkür ederiz size de.”

B.G.: “Biz çok teşekkür ediyoruz. Verdiğiniz değer ve gösterdiğiniz hassasiyet için.”

S.Y.: “Sağ olunuz efendim. İyi geceler diliyoruz.”

B.G.: “İyi geceler.”

S.Y.: “Sağ olunuz.”

 

Pin It on Pinterest

Share This

Bunu Paylaş

Bu sayfayı takipçilerinle paylaş!